Namazın Anlamı

Allah’tan baÅŸka ilah yoktur esasına dayanan tevhid inancı namazla eyleme dönüşür. Ä°slam’ın ilk farzı tevhid’e iman, ikincisi namazdır. Yani, Ä°slam’da ilk farz kılınan ibadet namazdır.

Namaz en faziletli, en kapsamlı ibadettir: Allah’ı tesbih ve tekbir etme, O’na hamd, şükür, tevbe ve istiÄŸfar, O’ndan yardım dileme, dua, niyaz ve zikirdir.

Peygamberimizin “Dinin direÄŸi”, Müminin miracı”, “Cennetin anahtarı”, “Gözümün nuru” olarak tanımladığı namaz, Ä°slam’ın olmazsa olmazıdır. Onu terk eden cehenneme sürüklenir: “Sizi cehenneme sevk eden nedir? Derle ki: Nanamaz kılanlardan deÄŸildir.!” (Müdessir/42-43)

Namaz beÅŸ vakit farzdır. Hayatın hızlı koÅŸusu içinde Allah’ı, ahireti, ölümü, görev ve sorumluluklarını unutan insan günde beÅŸ kez namazla kulluÄŸunu hatırlar ve yeniden dirilir. Her ne namaz bir inkilaptır, diriliÅŸtir; kul onunla ÅŸirk batağından tevhid atmosferine, geçici dünya zevklerinden ebedi ahiret lezzetlerine, ÅŸeytanın etki alanından Ä°lahi huzur iklimine geçer.

Bu deÄŸiÅŸim süreci ezan ve abdest ile baÅŸlar: Tevhid akidesini en özlü cümlelerle haykıran ezanla namaza ve kurtuluÅŸa çaÄŸrılan mümin, abdest alarak etrafını kuÅŸatan ÅŸaytani çemberi yarmaya ve arınmaya yönelir; maddi manevi kirlerden temizlenir: “Allah sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak ister.” (Maide/6) Abdest sadece vücudu kir, pis ve pastan temizlemekle kalmaz, aynı zamanda iç dünyayı da arındırır. Mümin, her azasını yıkarken eliyle, aÄŸzıyla, diliyle, gözüyle, kulağıyla, ayaklalrıyla bilerek-bilmeyerek yaptığı tüm günahlara tevbe edip vazgeçmeye karar verir.

Tertemiz bir kalp, tertemiz bir beden ve elbise ile Allah’ın huzura çıkan kul, yönünü kıbleye yani Kabe’ye döner. Allah’ın evi olan Kabe’ye dönen mümin, kalbini ve düşüncelerini Allah’a odaklar; diÄŸer kıblelerden yüz çevirir. HErkesin bir kıblesi vardır. Yüzünü Kabe’ye döndüğü halde özünde baÅŸka varlık ve deÄŸerleri kıble edinenler, gerçekte istikbal-i kıble yapmış olmazlar.

Niyeti kalple yapmak esastır; dilde kalan sözler gerçek niyet olamaz. Zira namaza Allah rızası için durulur.

Ellerini kaldırıp “Allahu Ekber” diyen mümin, artık dünyayı, dünyevi düşünce ve kaygıları elinin tersi ile geriye atıp kalbini yüce Allah’a baÄŸlar. Sübhaneke duasını okuyup Allah’ı hamd ile tesbih eder, ismini yüceltir ve ondan baÅŸka ilah olmadığını ikrar eder.

“Kur’an okumak istendiÄŸinde kovulmuÅŸ ÅŸeytandan Allah’a sığın!” (Nahl-98) Åžeytanın vesvesesinden Allah’a sığınan kul, E’uzübi’llahi min’eÅŸ-ÅŸeytan’ir-racim der ve besmele ile önce Fatiha’yı sonra Kur’an’dan kolayına geleni okur. Namazın her rekatında Fatiha’yı okuyan kul, E’uzü bi’llahi min’eÅŸ -ÅŸeytan’ir-racim der ve besmele ile önce Fatiha’yı, sonra Kur’an’dan kolayına geleni okur. Namazın her rekatında Fatiha’yı okuyan kul, Yaratanıyla “kulluk sözleÅŸmesi”ni yeniler. Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a Ahiret Günü’nde hesap vereceÄŸinin bilinci içinde, hem kendisi hem de müminler adına söz verir:”Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz.” Sonra, doÄŸru yolda olmak, nimete kavuÅŸmak ve azaptan korunmak için Allah’tan yardım diler: “Ya Rab! Bizi, dosdoÄŸru yola hidayet eyle! O yol, kendilerine nimet verdiÄŸim kimselerin yoludur; gazaba uÄŸrayanların, sapıkların, dalalete uÄŸrayanların deÄŸil.” Amin!

Hz. AiÅŸe (r.a.) “Kendisinde anlayış ve idrakin bulunmadığı hiçbir ibadette kendisinde düşünmenin bulunmadığı hiçbir kıraatte hayır yoktur” der. O halde, namazda okunan ayet, sure ve dualar anlaşılmalı, hissedilmeli ve düşünülmelidir. yoksa o kutlu ifadeler birer tekrardan ibaret kalır.

Mümin, sadece namazda okuduğu ayet ve dualarla değil beden diliylede kulluğunu ifade eder:

Rabbinin huzurunda huşu ile el pençe divan duran kul, bu kıyamın aynı zaman da sahte tanrılara bir başkaldırı anlamına geldiğini bilmelidir.

Allah’a boyun eÄŸip teslim olmayı ifade eden rüku ile kul, sadece O’nun karşısında eÄŸildiÄŸini; O’ndan baÅŸka hiçbir otoriteye boyun eÄŸmeyeceÄŸini ilan eder: “Sübhane Rabbiy’el-Azim: Azamet sahibi Rabbimi yüceltir, O’nu noksan sıfatlardan uzak bilirim.”

Secde ise, ibadetin, itaatin ve de özgürlüğn zirvesidir: “Secde et (Rabbine) yaklaÅŸ” (Alak-19). Secde eden kul, Rabbini sonsuz yüceltip tesbih ederken, kendi acizliÄŸini, hiçliÄŸini itiraf eder. O’ndan baÅŸka hiçbir varlığın karşısında yere kapanmayacağını ilan eder: “Sübhane Rabbiy’elA’la: Yüceler yücesi Rabbimi tesbih ederim.” Ä°ki kez secde ise, topraktan gelip tekrar topraÄŸa dönüşü ifade eder.

Kıyam, rüku ve secde basamaklarını geçen mümin teÅŸehhüdde, Hz. Muhammmed’in (s.a.v.) miraçta Rabbi ile aracısız sohbet etmesi gibi, doÄŸrudan Yaratana kalbini açıp kulluÄŸunu arz eder: Tahiyye, tayyibe, ve selavatı Allah’a; selamı, rahmeti ve bereketi de Nebi’ye ve O’nun adına salihlere sunar. Tevhid inancını bir kez daha tekrarlar. Rasul’e ve aline salat-u selamdan annesine, babasına ve tüm müminlere hayırlar ve esenlikler diler, kendisinin ve zürriyetinin dosdoÄŸru ve sürekli namaz kılanlardan olmasını diler, diler de diler…

Nihayet “es-Selamü aleyküm ve rahmetullah” diyerek sağında ve solundakilere tüm inananlara, salihlere, meleklere selam verir; böylece namaz biter ama dua, niyaz, hamd, tekbir, tesbih, zikir, fikir… bitmez; zira bu müminlerin hayat tarzıdır.

Günde beÅŸ vakit böyle dosdoÄŸru, özenle ve düzenli kılınan namaz, müminleri dosdoÄŸru yoldan ayırmaz; onları Allah’tan baÅŸka varlıklara kulluktan korur, kötülük ve çirkinliklerden uzak tutar; böylece ebedi kurtuluÅŸlarına vesile olur.

Bir tevhid eylemi olan namaz, müminleri pasif nesneler deÄŸil, aktif özneler kılar. Hz. Åžuayb’ın kıldığı gibi bir namaz (Hud-87), müminleri dünyadan el etek çektirmez, aksine onları zulme, ÅŸirke ve küfre karşı mücadeleye sevk eden bir dinamizm, bir direniÅŸ ve bir diriliÅŸ kaynağı olur.

Abdullah YILDIZ

Bir cevap yazın


*