Ya Taarruz,Ben Varmadan BaÅŸlarsa !

YA TAARRUZ, BEN
VARMADAN BAÅžLARSA!

c_alpguvenc_bmp

Fatma Hanım, 1877 yılı civarında Erzurum’da doğdu. Babası aşiret reislerinden Yusuf Abdal Ağa, annesi Erzurumlu Ayşe Hanım’dır. Küçük yaşta evlendiği kocası Binbaşı Ezdeşin Bey, Van eşrafındandı. I. Dünya Savaşı sonlarında eşinin Sarıkamış’ta şehid düşmesi ve ardından Mondros Mütarekesi’nin imzalanması üzerine, Edirne’den önce İstanbul’a, oradan da Van’a, babası Yusuf Ağa’nın yanına gitti.

Bir süre babasının yanında kalan Fatma Hanım, daha sonra yaklaşık 150 kiÅŸilik bir çete kurarak başına geçti. Sonra kendisiyle aynı adı taşıyan dokuz yaşındaki kızı Fatma’yı da yanına alarak Ä°stanbul’a geldi… Ardından, bir süre önce Van’dan 150 kiÅŸilik çetesiyle birlikte, Yunan birliklerine görünmeden, Ä°zmit civarındaki TaÅŸköprü bölgesindeki Davulcular Ormanı’na yerleÅŸen büyük kardeÅŸi Mehmed Çavuş’u buldu. Vakit geçirmeden çetenin başına geçen Fatma Hanım’ın ilk iÅŸi mücahidlere cephane saÄŸlamak olacaktı. Zira ellerindeki silâh ve cephane çok azdı.

ON DOKUZ GÜN DÖVÜLDÜ!

İzmit Yunan işgali altındaydı. İnsanlar nefes almaktan bile korkuyorlardı. Direnişçilerin cephane ihtiyacını, ismi Millî Kuvvetlerce kendilerine bildirilen bir kahramandan, Sultanî Mektebinde görevli Ali Efendi’den temin edeceklerdi. Fakat silâhları İzmit’ten çıkarabilmek hiç de kolay değildi; bunu yapacak kişi, devriyelerin gözüne çarpmayan biri olmalıydı. Yaşı fazla genç olmayan bir kadın en uygunuydu. Fatma Hanım bu görevi kendisine verdi!

Ardı ardına iki gün, üzeri yırtık-pırtık köylü bir kadın kılığına girerek, pazarda öteberi sattı. Akşam olduğunda kendisine getirilen silâh ve cephane sandıklarını arabasına yükleyerek sessizce ortadan kayboluyordu. Böylece iki günde altışardan on iki sandık cephane götürmüştü. Fakat üçüncü gün kaçamadı; kendisinden şüphelenen devriyeler arabasını arayınca cephaneler ortaya çıktı. Fatma Hanım, elleri bağlanarak Yunan karargâhına götürüldü ve askerî koğuşlardan birine hapsedildi. On dokuz gün Yunan istihbaratı tarafından sürekli sorguya çekilerek aralıksız dövülen Fatma Hanım, kadın olmasına bakılmaksızın işkence gördü, kırbaçlandı, defalarca bayıldı. Her yanı çürük içinde kalmış, dişleri kırılmış, dayanacak gücü kalmamıştı. Sorgudan sonuç elde edemeyen Yunan makamları, sonunda onu hasta, perişan âdeta yarı ölü bir hâlde salıverdiler.

***
Geceyi bekledikten sonra, orman içlerine doğru bitkin bir hâlde, düşe-kalka saatlerce yürüdü. Sonunda ormanın derinliklerinde karargâh kuran çetesinin yanına ulaşabildi. Yunan gâvurundan çektiklerini anlatınca, direnişçi evlâtlarının kanı öylesine oynadı ki, hemen o gece düşmana baskın verme düşüncesine girdiler. Fatma Hanım onları güçlükle engelledi.

Gecenin sessizliğinde kardeşi Mehmed Çavuş’un haykırışı duyuldu:

“Allah, Muhammed, bir de senin adına yemin ediyorum ki, intikamını alacağım.”

Üç gün sonra önce Ermiş’e, sonra da Domuz Kışla’daki Yunan birliklerine baskın verip, onlara büyük zâyiat verdirdiler.

SAÄž KOLUNDAN YARALANDI

Kara Fatma, Kuvâ-yı Milliye ordusu İzmit üzerine taarruza geçinceye kadar Yunan ikmal birliklerine pek çok baskın verdi. Daha sonra düzenli ordu saflarına katılan Kara Fatma, İzmit önünde dört gün savaştı, çatışmalara girdi, bu arada kardeşi yaralandı. 28 Haziran 1921’de İzmit’in düşmandan kurtarılması üzerine, Türk ordusu ile şehre girdi. On iki gün orada kalan Kara Fatma, on üçüncü gün kıtasıyla birlikte İznik bölgesindeki Avdan Yaylası’na gitme emri aldı. Düşman, aynı yılın Ağustos’unda Kara Fatma’nın da bulunduğu bu cepheye; Bereket, Kaynarca ve Karaderin üzerinden saldırdı. Kara Fatma ve mücahidleri, geceli-gündüzlü iki gün süren bu savaşlarda büyük fedâkârlık ve kahramanlık gösterdiler. Bu çatışmalarda Kara Fatma sağ kolundan, oğlu Seyfeddin sağ ayağından yaralandılar. İzmit Hilâl-i Ahmer (Kızılay) hastanesinde bir süre tedavi edilen Fatma Hanım, daha sonra yeniden cepheye döndü.

ON BEÅžLÄ° Ä°NGÄ°LÄ°Z FÄ°LÄ°NTASI!

Yakın Şark Yardım Heyeti Reisi, İzmit’te bulunduğu bir sırada Fatma Hanım’dan fotoğrafını çekmek için izin istemiş, o da müsaade etmişti. Amerikalı Reis, fotoğrafın çekilmesinden sonra, bu yardımına karşılık kendisine nasıl bir hizmette bulunabileceklerini sorunca, Fatma Hanım şöyle cevap verdi:

“On beşli İngiliz filintalarından hiçbir yerde bulamıyorum. Bana ondan bir tane hediye ederseniz, çok memnun kalırım!”

Amerikalı Yardım Heyeti Reisi, bilezik ve küpe yerine silâh isteyen bu kadın karşısında şaşırmış, hayretler içinde kalmış. Fatma Hanım’ın istediği İngiliz filintasını bulup verememiş, ama kendisine iki adet saplı İngiliz bombası hediye etmiş!

VAZÄ°FE BAÅžINDA OLMALIYIM!

Fatma Hanım; 23 Ağustos-13 Eylül 1921 arasında cereyan eden Sakarya Savaşı sırasında İznik, Kumlu, Alaşehir, Sivrihisar cephelerinde de çarpıştı. Sakarya Savaşı’ndan sonra, «Büyük Taarruz» hazırlıklarının sürdürüldüğü sırada, 1922 yılı Temmuz’unda, Erzurum’a gitmek üzere birliğinden izin aldı, bu sırada Trabzon’a da uğradı. Bu ufak tefek yapılı kadın subayın yakasındaki neftî üçgenin içinde bir yıldız, başında turuncu bir kefiye, elinde gümüş saplı bir kamçı, ayağında zarif botlar vardı.

Trabzon’da yayınlanan «İstikbâl» isimli gazetenin muhabiri kendisine şu soruyu yöneltti:

“Fatma Hanım, tekrar cepheye dönecek misiniz?”

Kahraman mücâhide, soruyu şöyle cevapladı:

“Kırk gün kadar izinliyim. Yarın Erzurum’a geçeceğim ve üç yıldır görmediğim ana ocağına uğrayıp hâl-hatır soracağım. Oradan Sarıkamış’a varıp Kâzım Karabekir Paşa Hazretleri’ne hürmetlerimi arz edeceğim. Van’a kadar ya giderim ya gitmem; orası biraz uzakçadır. Zira bu arada izin günümü geçirirsem mes’ul olurum. Gerçi kumandanım çalışanlara bir şey demez, beni severler; ama nemelâzım! Bir an evvel vazifemin başına dönmeliyim. Ya taarruz, ben varmadan başlarsa!”

Kara Fatma, muhabirin şaşkın bakışları arasında sözünü şöyle tamamladı:

“Vatan uğruna gaza etmenin tadını tatmak yok mu? Ah, onu bir defa tatmak için, bin kere fedâ olmaya râzı olunabilir!”

Kara Fatma, tarihe Başkumandanlık Meydan Savaşı olarak geçen Afyon harbine de geç kalmadan yetişti ve müfrezesiyle birlikte muharebe saflarına katıldı.

MAAŞINI KIZILAY’A BIRAKTI!

Bu kahraman Türk kadını, savaş sonrası üsteğmenlikle taltif edilir; ama o, savaştaki hizmetlerini bir menfaat karşılığı yapmadığını söyleyerek, rütbesine karşılık kendisine ödenecek maaşı Kızılay’a bağışlar.

Fatma Hanım yıllar sonra, II. Dünya Savaşı sırasında (1939-45) dayanılmaz ölçüde maddî sıkıntı çekmeye başlar. 21 Ağustos 1946’da Ankara gazetelerinde yayınlanan bir habere göre; kendisi için bir yardım kampanyası açılır ve ayrıca defterdarlıkta bir iş temin edilir. 1954’e gelindiğinde ise, hayatını cephelerde ölümle burun buruna geçiren ve defalarca yaralanan bu mücahid kadının yaşı seksene dayanmıştır. Bakacak kimsesi olmayan bu çaresiz kadın; İstanbul’da bir kulübede, sefalet içinde, yardıma çok muhtaç bir hâlde hayat mücadelesi vermektedir.

O sırada, Rize Meb’usu İzzet AKÇAL’la Kars Meb’usu Tezer TAŞKIRAN, TBMM Başkanlığı’na dilekçe vererek, Milis Subayı Üsteğmen Kara Fatma’ya maaş bağlanmasını talep ederler. TBMM, bu talebi dikkate alır ve 12 Şubat 1954’te, Kara Fatma’ya vatana hizmet tertibinden aylık bağlanmasına karar verilir. Ne çare ki bu mücahide, ertesi yıl içinde (1955) Erzurum’da hayata veda eder.

Bir cevap yazın


*