İnsansız Hava Araçları ve Şekil Değiştiren Robotlar

Savaşın Uzaktan Kontrollü Geleceği

Casus uçak filosu, teröristlerin transit güzergahı olarak bilinen bölgenin üzerine kimyasal bir püskürtmede bulunuyorlar. Günler sonra askeri birlikler şüphelileri yüzlerce mil uzakta yakaladıklarında, üzerlerinde bu kimyasalın izlerini arıyorlar; böylelikle söz konusu alandan geçip geçmediklerini tespit edip, isyancı olup olmadıklarına karar veriyorlar.

Anna Mulrine

Pentagon’un cephaneliği saldırı maksadıyla üretilmiş insansız hava araçlarıyla dolu. Bundan bir sonraki aşama ise, karasinek boyutundaki denetim uçakları, şekil değiştiren “kimyasal robotlar” ve gökyüzünden püskürtülen takip ajanları olacak.. Peki, askerlerin savaş alanından bu denli uzağa sevkedilmelerinin anlamı nedir? ABD’nin kimyasal robot edinme yönünde çağrılarının ardında, bir binada delik açarak içeri girebilen, şekil değiştiren ve görevini tamamladıktan sonra ilk şekline geri dönen araçlar elde etme isteği yer alıyor. İlgili alandaki biyolojik ajanları tespit etmek üzere, dokusunun içine bir takım sensorlar yerleştirilen bu robotlar, gerektiğinde, bir bombanın çatlaklarının içine de sızıp, bombanın etkisiz hale getirilmesini sağlıyorlar.

Düşmanı gizlice dinlemek isteyen askerler, sinek büyüklüğünde bir dizi insansız hava aracı gönderiyorlar ve bu araçların bir odaya gizlice girip, video görüntüsü alabilmesini sağlıyorlar. Casus uçak filosu, bir dağdan geçerken, teröristlerin transit güzergahı olarak bilinen bölgenin üzerine ince taneli kimyasal bir püskürtmede bulunuyorlar. Günler sonra askeri birlikler şüphelileri yüzlerce mil uzakta yakaladıklarında, üzerlerinde bu ince tanelerin izlerini arıyorlar; böylelikle söz konusu alandan geçip geçmediklerini tespit edip, isyancı olup olmadıklarına karar veriyorlar. İşte, geleceğin savaş meydanına hoş geldiniz. Uysal robotlar, böcek boyutunda hava kuvvetleri ve gökyüzünden püskürtülen kimyasal izleyiciler. Tıpkı bir bilim-kurgu filminde gibiyiz.

Ä°lk bakışta fütürist bir mücadele ÅŸekli olarak görülebilir; ancak tüm bu unsurlar, halihazırda ABD ordusundan gelen desteklerle ülke çapındaki üniversitelerde geliÅŸtiriyorlar. Ve uygulamaya konmaları pek uzak bir gelecekte deÄŸil. Kaliforniya-Monterey’deki Donanma Yüksek Okulu’ndaki mühendislik öğrencileri, halihazırda insansız hava araçları üzerinde kimyasal iÅŸaretleyicilerle deney yapıyorlar. Tıpkı Afganistan’da kullanılanlar gibi… Elbette, çatlakların içinden sızan, ÅŸekil deÄŸiÅŸtiren kimyasal robotlar, Ray Bradbury (korku ve bilim kurgu tarzlarında yazan Amerikan yazar – Editör Notu) tarzı görülebilir. Ancak, Pentagon, bu robotları geliÅŸtirmek için daha ÅŸimdiden milyonlarca dolar para harcıyor. “Tüm bunlar, yirmi deÄŸil, on deÄŸil, beÅŸ deÄŸil, tam tamına iki yıl içinde gerçekleÅŸecek,” diyor Pentagon’un baÅŸlıca araÅŸtırma ofisi olan DARPA’nın (Savunma Alanında Ä°leri AraÅŸtırma Projeleri Ajansı) eski programlama direktörü.

Silahlı casus uçaklar da dahil olmak üzere yeni bir askeri robot kuşağının geliştirilmesi, savaş alanında en büyük devrimlerden birini oluşturabilir. Tarih boyunca ulusların giderek daha ölümcül savaş yöntemleri geliştirme mücadelesi vermesi sonucunda sürekli yeni bir silah tekniği geliştirildi. Ancak, yeni ortaya çıkan teknolojilerin çoğu, sadece yüksek ateş gücü vaat etmiyor, aynı zamanda savaşta asker sayısının da azaltılmasını sağlıyor. Afganistan ve Pakistan’da insansız uçakların giderek daha fazla sayıda kullanılması, birçok politikacı ve Pentagon’daki planlamacı arasında, ABD’nin büyük ölçüde casus uçaklara bel bağlayarak etkin askeri operasyonlar yürütebileceğine dair görüşü güçlendirdi. Bu durumda, çok az sayıda özel operasyon gücü yeterli olacaktır, daha fazla asker istihdamına gerek yok. Birçok kesim, ileri teknolojili yeni savaş araçlarının, Amerikalıların yaşamlarının kurtarılmasına yardım ettiğini düşünüyor. Ancak, bir yandan da savaşın doğasının değiştiği ve Amerikalıların askeri üstünlüğünü korumalarına yardım edildiği de bir gerçek.

Askerlere daha az bağımlı olan, “düğmeye bas” teknolojilerine ise daha çok bel bağlayan koşullar, bir yandan da derin etik ve moral soruları beraberinde getiriyor. Olay mahallinden binlerce mil ötedeki pilotların kontrol ettiği casus uçaklar, savaşı, antiseptik bir video oyununa mı indirgeyecek? ABD Amerikalıların yaşamlarını riske atmayan savaşlardan mı yana şansını kullanacak? Bu süreçte Kongre’nin denetim rolü ne olacak? Daha şimdiden Capitol Hill’deki yasa yapıcılar, Obama yönetimini, Libya’daki savaşı başlatma konusunda otoritesini kullanmamakla eleştiriyor. Beyaz Saray hukukçuları ise, eğer sahada askeri birlik yoksa -dolayısıyla Kongre’nin onayını gerektirmiyorsa-, bir operasyonun savaş olarak nitelendirilemeyeceği görüşünde.

“Eğer ordu, savaşta insan maliyetini azaltmaya devam ederse, bu savaşı önlemek için yeterince çaba harcamanıza gerek kalmaz,” diyor ABD Donanma Akademisi’nde savaş etiği dersleri veren Yarbay Edward Barret. Predatörlerin, Afganistan’ın güneyinde Kandahar Hava Üssü’nde metronom düzenliliğinde kalkış yapması, bu asfalt pistin, Pentagon tarafından “dünyanın en meşgul uçak pisti” olarak adlandırdığı şeye dönüşmesine yardımcı oluyor. Bu piste her iki dakikada bir uçak iniyor veya uçak havalanıyor. Bu, insansız hava taşıtlarının Afganistan’daki savaş ve teröre karşı mücadelede ne denli asli bir unsur haline geldiğini gösteriyor.

Elbette ilk başlarda bu plan gereği Predatör uçaklara silah konması gibi bir şey söz konusu değildi.

İlk askeri uçaklar gibi, bu uçakların da sadece gözetim amaçlı kullanımı söz konusuydu. Bununla birlikte, Irak’taki savaş ilerledikçe, Amerikan askerleri, casus uçakları silahla donatma gereğini daha fazla hisseder oldular. Bugün, silahlı Predatörler, Amerika’nın mücadele alanları üzerinde uçuyorlar ve beraberlerinde gerek füze gerekse güçlü kameralar taşıyorlar. Bu tür uçaklar, Amerika’nın cephaneliğinde en çok kullanılan, en önemli unsurlar haline geliyorlar. Öncelikle Irak ve Afganistan’da kullanılan bu uçakların sayıları, 2002’de 167 iken, bugün 7.000’in üzerine çıktı. Amerikan Hava Kuvvetleri, hâlihazırda geleneksel uçak pilotlarından daha fazla sayıda insansız hava taşıtı pilotu istihdam ediyor.

Hava Kuvvetleri’nin 451. Operasyonlar Grubu’ndan Kandahar’da Predatör ve Reaper operasyonları yürüten kumandana göre, “son dönemlerde talepte mutlak bir sıçrama yaşandı.”

Sayıları arttıkça, ordunun casus uçak kullanırken başvurdukları sofistike yöntemler de değişiyor. İlk başlarda kullanılan casus uçaklar, daha ziyade bağımsız olarak faaliyet gösterdiler; askeri kuvvetlerin “havadaki gözü” olarak istihbarat gönderdiler ve bomba attılar. Ancak, bugün karada gerçekleştirilen her operasyona katılıyorlar; ileri keşif görevi görüyorlar ve muharebe alanlarına dair her bir ayrıntıyı biliyorlar. İsyancıların her hareketini gözlemleyip, düşmanın lider kadrosunu öldürüyorlar. Şüpheli bir isyancının spesifik bir saldırı gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini tespit etmeye yardım için güçlü kameralarla alana odaklanıyorlar.

Afganistan’da Hava Kuvvetleri’nin 62. Seferi Tespit Bölüğünün kumandanı, “karadaki kumandanların büyük bölümü, biz olmazsak görevlerini ifa edemezler” diyor. Robotların da Amerika’nın muharebe alanlarına giderek daha fazla nüfuz ettiklerini görüyoruz. Uzaktan kumandalı makineler, Irak ve Afganistan’da yollara döşenen bombaları hızlı bir şekilde arayıp tespit ediyorlar. Doğu Afganistan dağlarındaki askerler, sırt çantalarında elde taşınılabilen casus uçaklar taşıyorlar. Bu uçakların parçalarını bir araya getirip, alanda düşman savaşçılarını tespit etmek üzere havaya fırlatıyorlar. Son on yıldır Pentagon’un robot kullanımı, savaş alanlarında 0’dan 12.000’e yükseldi.

Casus uçakların ve robotların kullanımındaki bu sıradışı artış, kısmen, bir takım olayların bir araya gelmesinden kaynaklanıyor: Teknolojideki gelişmeler ve Amerika’nın iki eşzamanlı savaşa uzun süredir müdahil konumda olması. Ayrıca, gelecekte savunma bütçelerini azaltmayı hedefleyen ordu müteahhitlerine çok daha fazla para imkanı sağlanması da söz konusu. Bugün askeri robotlara harcanan para, Ulusal Bilim Vakfı’nın yıllık 6,9 milyar dolarlık bütçesini bile aşıyor. Askeri yetkililer, yeni teknolojilerin ortaya çıkması sayesinde tasarrufta bulunacaklarını da öngörüyorlar. Hâlihazırda, asker başına denizaşırı askeri güç konuşlandırmanın maliyeti, yılda en az 1 milyon dolar düzeyinde.

Bununla birlikte, yeni ve ileri teknoloji silahların en büyük cazibesi, savaş alanındaki zayiat sayısını azaltma arzusu ve düşman üzerinde stratejik bir avantaj elde etme isteğinden kaynaklanıyor. Irak’ta kumandan olan Yarbay Richard Lynch’in de askeri robotlarla ilgili Washington’da bu yılın başında gerçekleştirdiği bir konferanstaki gözlemine kulak verirsek: “Tüm fedakarlıklarıyla bize hizmet etmiş olan [benim kumandanlığım altındaki] 153 askere baktığımda, içlerinden %80’inin bulunduğu görevleri, insansız bir sistemin de gerçekleştirebileceğini görüyorum.”

Casus uçaklar, bir ulus açısından risksiz savaşın bir simgesi niteliğinde; keza üzerlerinde herhangi bir pilot bulunmuyor. Dahası, bu uçakları kullananlar, genellikle muharebe alanına yakın da değiller. Casus uçakların Afganistan’daki operasyonlarının %90’ı, Nevada çöllerindeki römorklarda dolaşan insanlar tarafından gerçekleştiriliyor. Kandahar’daki askerler, uçakların kalkmasına ve inmesine yardımcı oluyor; ardından da kontrolü, ABD’deki havacılara bırakıyorlar. Kandahar hava sahasında 451.Operasyonlar Grubu’nun kumandanı, “savaşlarda insanların ayak izlerini olabildiğince azaltmak istiyoruz” diyor.

Her ne kadar casus uçakların uzaktan kontrolü, Amerikalıların yaşamlarını korumaya yardımcı olsa da, aynı zamanda mücadele alanından bu denli uzak tutulmanın ne anlama geldiğine dair soruları gündeme taşıyor. “Bazen Tanrı’nın uzaklardan şimşek şeklinde oklar gönderdiğini hissediyorsunuz,” diyor Yarbay Matt Martin. Kendisi, savaş açmak üzere casus uçaklarla faaliyet gösteren birinci jenerasyon Amerikan askerleri arasında yer alıyordu. Ayrıca, “Predatör: Irak ve Afganistan üzerinden Uzaktan Kontrollü Hava Savaşı: Bir Pilot’un Hikayesi” başlıklı kitabı da kaleme almıştır.

Martin, casus uçakların Amerikalılar nezdindeki zayiatı azalttığında hemfikir; ancak bu şekilde kolayca öldürmenin, “tıpkı simülasyonlu bir muharebeye, Medeniyet konulu bir bilgisayar oyununa” benzediğini düşünüyor. Martin, casus uçakların uçuşlarının kontrolünün, aslında video oyunu kontrolüne giderek daha çok benzediğine dair eleştirilere ise tatmin edici bir yanıt veremiyor.

Martin, savaşın karanlık yüzüyle mücadele etmenin ne anlama geldiğini biliyor. Her ne kadar kendisi çok uzaklardan savaşmış olsa da. Bir operasyon sırasında, bir isyancının izini takip eden bir casus uçağa pilotluk yapmıştı. Uçağın füzelerinden birini ateşledikten hemen sonra, alana iki bisikletli çocuk girmiş ve her ikisi de ölmüştü. “Sahayı bölmelere ayırmak konusunda giderek gelişmelisiniz,” diyor Martin. Uzaktan savaş açmak konusunda başka endişeler de var. Karar alma sürecinin mekaniği konusunda kimileri endişe ediyor: Tetiği çekme kararını nihai olarak kim veriyor? Peki, vurulacaklar listesine nasıl karar veriliyor? El Kaide’nin üst düzey bir yetkilisinin vurulması tamam da, ulusal güvenlik adına bir isyancının vurulması kararı kime ait?

ABD, gizli tatbikatlarında giderek daha fazla casus uçak kullandıkça, Amerika’nın müttefiklerinin casus uçakların saldırısı hakkında ne kadar haberdar edileceği ve yerel halkın bölgeden uzaklaştırılıp uzaklaştırılmayacağı noktalarında sorular gündeme geliyor. Keza, Amerika neredeyse her hafta Pakistan’a yönelik bir casus uçak saldırısı düzenliyor.

Amerikan ordusunun bakış açısından incelendiğinde, casus uçak savaşları oldukça başarılı oldu, El Kaide üyelerinin ve Talibanlı isyancıların öldürülmesine yardımcı oldu, çok az miktarda sivil zayiat verildi ve Amerikan birlikleri neredeyse hiçbir kez riske sürüklenmedi. Hatta kimilerine göre casus uçakların etik denetimi, insanlı uçaklarınkinden çok daha sıkı kurallara tabi; keza en az 150 kişi -saha mürettebatı, mühendisler, pilotlar ve istihbarat analizcileri- her casus uçak misyonuna müdahil oluyorlar. Asgari sivil zayiatın ne olduğu meselesi, elbette, öznel bir mesele. 2009 yılında Washington’lu bir düşünce kuruluşu olan Brookings Enstitüsü, Amerika’nın casus uçak savaşında, Pakistan’daki her isyancı karşılığında 10 sivilin öldürüldüğü gibi bir iddia attı ortaya. Oysa geleneksel hava saldırılarıyla aslında çok daha az zayiat verilirdi.

Dahası, düşmanların liderlerini veya sempatizanlarını yok etme uygulaması, bir noktada, havadan bir cinayet kampanyasına dönüşebilir. Amerika geçtiğimiz ay Cihat yanlısı din görevlilerini öldürmek üzere casus uçaklarla bir saldırı başlattığında, Başkan Obama, bunun Arap Yarımadası’ndaki El Kaide’ye karşı “büyük bir darbe” olduğunu iddia etmiş; övünmüştü. Ancak, bu sırada Amerika doğumlu bir Amerikan vatandaşı olan Envar El Awlaki, Yemen’de öldürüldü.

Donanma Akademisi’nde Etik Liderlik Merkezi araştırma direktörü olan Barret, öğrencileriyle birlikte şu konuyu tartışıyor: Eğer hükümetin, halkın feryadıyla ilgilenmek gibi bir derdi olmasaydı, casus uçakların savaş açmaları çok daha kolay bir hal alırdı. “Böylelikle, etrafta görünür olan ve kitlesel oranlarda dolaşan birlikler olmaz; dolayısıyla Kongre’nin denetimini atlatmak kolaylaşır; dolayısıyla otoritenin meşrulaştırılması da mümkün hale gelir,” diye kaydediyor. Kimileri ise, çok daha basit ancak pratik bir soru atıyorlar ortaya: Peki, Nevada çölünden casus uçak saldırılarını yürüten birliklere ne demeli? Amerika’nın düşmanlarının meşru hedefleri haline gelebilirler mi?

Bazı kesimler ise, Amerika’nın casus uçak birlikleri üzerinde çok ağır bir yük bindirdiğini düşünüyor. “Video oyunu savaşları”nın, cinayeti “duyarsız” hale getirebileceği yönündeki uyarılara karşın, yeni araştırmalar, casus uçaklarını kullananların stres düzeylerinin, karada topçu birliklerinin başında olanlardan çok daha büyük olduğunu gösteriyor.

“Kötü çocukları derhal tespit edip, kendi güçlerine en az zarar verilen bu tür “cerrahi savaş”a dair görüşlerde, bir nebze saflık göze çarpıyor,” diyor Amerikan Katolik Üniversitesi öğretim üyesi Maryann Cusinamo Love. Maryann Cusinamo Love’ye göre, casus uçakların üzerindeki güçlü kameralar, pilotların “eylemlerinin gerçek zamanlı sonuçlarına dair canlı ayrıntılar görmelerini” sağlıyor. “Bu, onlar için inanılmaz bir stres kaynağı.”
Ayrıca, “savaş sırasındaki öldürme işlevinin de gettolaştırılması” gibi bir sonucun ortaya çıktığını iddia ediyor. Bununla birlikte, “yine de en stresli savaş görevini yürütmüş oluyorsunuz.”

Ordular varoluşlarından bu yana, askerlerini tehlikelerden mümkün olduğunca uzak tutmak amacıyla bir takım silahlar icat etmişlerdir. Kimileri gülünç, kimileri korkunç olsa da, büyük bölümü savaş alanında adalete dair soruları gündeme getirmiştir. Amerika’nın Irak ve Afganistan savaşlarının başlamasıyla birlikte ise, teknoloji yeniden askeri gereksinimlerle buluştu. Araştırmacılar daha şimdiden robotlara uzaktan kumandalı makineli silah eklemek üzerinde deneyler yapıyorlar. İlk silahlı robotlardan biri için (SWORDS) Irak’ta saha testleri yapılsa da, başarıyla sonuçlanmadığını belirtmek gerekiyor.

Pentagon tarafından, casus uçaklarında veya robotlarda otomasyona gidilmesi yönünde güçlü bir teşvik söz konusu. 2007 yılında, ABD ordusu, robotların “insan müdahalesinden tamamen bağımsız hale gelmesi”ne yönelik bir takım proje teklifleri istemişti. Amerikan ordusunun Robot Ofisi’nin proje yöneticisi olan Yarbay David Thompson durumu şu şekilde açıklıyor: “Silahlandırılmış casus uçakların başarısına tanıklık ettik. Robotların silahlandırılması ise, bunun doğal bir devamı niteliğindedir.”

Atlanta’da bulunan Georgia Teknoloji Enstitüsü’nde Ronald Arkin, çarpıcı bir konuda araştırma yapıyor: acaba insan askerlerin birbirine karşı davranışlarından daha iyi şekilde insanlara muamelede bulunan robotlar yaratılabilir mi? Bunun için de, Irak Savaşı’ndan dönen Amerikan askerleri üzerinde gerçekleştirilen bir incelemeyi temel aldı. 2006 yılında yayımlanan söz konusu raporda, birliklere, kendi etik davranışlarıyla, arkadaşlarının onlara karşı etik davranışlarını değerlendirmeleri istenmişti. Arkin, “Askerlerin birbirlerine karşı ne kadar acımasızca davranışlarda bulunduğunu görünce şaşırmıştı.”

Modern savaşların askerler üzerindeki etkisi azalmadı. Geçmişte göğüs göğse verilen mücadeleler kadar stresli bir ortam şimdi de söz konusu Arkin’e göre. Çünkü, modern teknolojinin gerektirdiği üzere hızlı karar vermek gerekiyor. “İnsanoğlu, hiçbir zaman bugünün muharebe koşulları altında faaliyet göstermek üzere tasarlanmadı,” diyor. “Ne kadar hızlı öldürdüğümüz konusunda çok fazla sorun var. Ve bu durum, savaş hukukunun da daha çok çiğnenmesine yol açıyor.”

Kaynak: Turquie Diplomatique Gazetesi Sayı:34

Bir cevap yazın


*