O kuşun ömrü bir güzel gecede,
Bir güzel beste söylemekle geçer.
O kuş en kuytu bahçelerde öter;
Hayâl içinde yaşar,
Hayâl içinde ölür.
Sarmaşık yüklü vâdîde, en kuytu bahçelerde ve el değmemiş ağaçlarda öten; geceden tâ şafak sökünceye dek nağme nağme inleyen ve sesiyle dinleyeni mest eden; bahardan bahara görünüp kimsenin bilmediği bir muammâya bürünen bir kuştur şair… Bütün ömrünü şiire vakfederek güle niyâz eden bir bülbüldür şair… Şair ki, gerçekten öte hayâldir. “Gece Bestesi†adlı şiirinde de ifade ettiği gibi “hayâl içinde yaşayıp hayâl içinde ölen†bu şair elbette ki Yahya Kemal’dir. Hayâl, Yahya Kemal Beyatlı’nın hayatında öyle yer etmiş ve şiirlerine öyle aksetmiştir ki hemen her şiirinde hayâl, hulyâ, rüyâ ve serâba ilişkin kullanımlar görülür. Hayâl, uzak bir diyardır Beyatlı’nın lûgatinde:
Bir keşti-î hayâl ile âfâka yelken aç
Deryâyı dinle gör nice esrâr söylenir
Şairin hayâl gemisiyle ufuklara doğru yelken açtığı demde denizin tüm sırlarını ifşâ etmesi, yani sonsuzluğa duyulan hasretin vuslat ile nihâyete ermesi ancak hayâl ile mümkündür. Dolayısıyla hayâl, şairin iç ve dış âlemine yaptığı yolculukta bir vâsıta vazifesi görür.
Şairin hayâle duyduğu bu his; çölde susuz kalmış bir dudağın suya özlemiyle, uykuya muhtaç olmuş bir yanağın yastığa hasretiyle eşdeğerdir:
Bir çöl çoraklığında hayâlin susuzluğu;
Hem uyku ihtiyaçları, hem uykusuzluğu
Yahya Kemal’in sanata ve estetiğe verdiği önem herkesin mâlûmudur. Gerek muhtevâ gerekse şekilde, güzeli ve güzelliği işleyiş tarzı, estetiğe verdiği ehemmiyetin bir tezâhürü, bir aksidir. Yahya Kemal’in şiirlerinde sesin, ahengin ve ritmin kendini fazlasıyla hissettirdiği dizeler, mûsikî ve raks olarak; mısralar boyunca kelimelerle çizilen tablolar, resim ve fotoğraf olarak okurun karşısına çıkar.
Canlanır levhası hâlâ beşer estikçe hayâl;
O zaman ortada, her sâniye, gerçek bir hâl
İstanbul’un fethini anlatan bir şiirden alınan yukarıdaki mısralarda levhaların, tabloların canlanması toplumun onu hayâl etmesiyle mümkündür.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
İslâmiyetin simgesi olan câmi, Beyatlı’nın şiirinde, mîmârînin hayâl ettiği bir yapı olarak ele alınmıştır. Mîmârî, zaten kendi bünyesinde estetik bir ruh saklayan sanat iken, câmiyi hayâl etmiş, câmiyi hayâlle birleştirmiş ve içindeki güzelliği kat be kat zenginleştirmiştir.
Beyatlı, kimi zaman da sanat ve tarih arasına hayâl köprüsü kurarak, kendi sanatından ilham alan insanın hayâl vesilesiyle yine kendi tarihine ulaşmasını temennî eder.
Gönlüm isterdi ki mâzîni dirilten san’at,
Sana târîhini her lâhza hayâl ettirsin.
Görüldüğü gibi; hayâl, sanat ve medeniyet arasında bir bağ, bir köprü olarak şiire akseder. Yahya Kemal’in şiirlerinde İstanbul, bir şehir olmaktan ziyâde, hülyâlı güzelliğe sahip bir hayâldir.
Nice yüz bin senedir şarkın ışık mîmârı
Böyle mâmûr eder ettikçe hayâl Üsküdar’ı.
Şair, iç alemindeki bu hayâli şehre, bu şehr-i Stanbul’a öyle büyük bir aşkla bağlıdır ki, İstanbul’dan ayrı kaldığı demlerde içinde büyüyen gurbet “hayâl içinde yaşayan†Yahya Kemal’in dâhi muhayyilesini zorlar.
Yıllarca uzaklarda yaşarken,
İstanbul’u hicranla tahayyül, beni yordu
Yer kalmadı beynimde hayâle.
Gönülden bir aşkla İstanbul’u seven ve kendini İstanbul’dan ayrı düşünemeyen şair; tarih, tabiat, din, dil, medeniyet, edebiyat vb. gibi değerleri bu şehirde merkezîleştirmiş ve muhayyilesinde gerçekleri aşan hayâlî bir şehir inşâ etmiştir. Dolayısıyla bu şehirde yaşanan tek bahar bile, bir ömre bedeldir.
İstanbul’un öyledir baharı;
Bir aşk oluverdi âşinâlık…
Aylarca hayâl içinde kaldık
Beyatlı, hayâlî bir güzelliği inci gibi koynunda saklayan Dersaâdet’te hayâl gibi bir bahara şahit olmuş ve dış âlemdeki bu unsurları iç âlemindeki duygularla birleştirerek aşkı bulmuştur. Bir lâhza süren bu aşk da, aslında şairin dünyasında bir hayâlden ibarettir:
Çok kerre hayâlimizde cânan
Bir şi’ri hatırlatan kadındı
Nedim’in de dediği gibi, “bir peri sûret†ve “bir hayâl†olan sevgili Yahya Kemal’in şiirlerinde de ancak bir hayâldir. Çünkü esas sevgili etiyle, kemiğiyle var olan güzel değil bu güzelin gönülde bıraktığı tesirdir. Beyatlı, gördüğü sûreti kendi tahayyülünde yeniden yaratır ve içinde nefes olan bu hayâli güzele âşık olur. Bir şiir kadar güzel olan hayâle… Aşkın bir hayâl olduğu husûsu, Yahya Kemal’in “Mehlika Sultan†adlı şiirinde daha bariz bir şekilde işlenmiştir. Masalımsı ögeler ve ifâdelerle desteklenen bu hayâlî aşk, bu hayâlî sevgili şairin aşk zihniyetine kapılar aralayacaktır.
Beyatlı’nın şiirlerinde sanat, tarih, şehir ve aşktan sonra tabiatın da bir hülyâ kadar güzel olduğu, bir hayâl olduğu görülür:
Hulyâ tepeler, hayâl ağaçlar…
Durgun suda dinlenen yamaçlar…
Tabiatın sadece bir karesini resmeden bu mısralar, şairin içinde kurduğu yeni dünya hakkında ipucu verir. Şairin kelimelerle kurduğu hayâl âlemi, mevcudiyetini her dâim hissettirmektedir:
Su çekilmiş gibi, rü’ya oldu!..
Erdiler yolculuÄŸun son demine;
Bir hayâl âlemi peydâ oldu,
Göçtüler hep o hayâl âlemine.
Yahya Kemal, şiirlerinde hayâle bu kadar yer vermesine rağmen gerçeğin de farkındadır. Beyatlı’yı hayâl âleminin sınırları dışına çıkmayan, fildişi kulesinde sadece hayâllerle yaşayan bir şair olarak tasvir ve tahlil etmek yanlış olacaktır. Çünkü şairin şiirlerinde hayâl ve gerçek çatışma değil, uzlaşma hâlindedir:
Cihâna bir daha gelmek hayâl edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Hayâl içinde yaşayıp hayâl içinde ölürken gerçeğin mevcudiyetini de bilen Beyatlı, yine de terazinin ağır çeken kefesine hayâli yerleştirir. Nitekim insan ölse dahi, hayâl etme kabiliyeti yaşayacaktır:
Eğer mezarda şafak sökmeyen o zindanda
Cesed çürür ve tahayyül kalırsa insanda
Beden ve kalp toprağa karıştığı vakitte hayâl hâlâ tükenmemiştir. Bir hayâl âlemine göç eden insan, muhayyilesini de bohçasına alarak sonsuzluğa uçmaktadır. Yahya Kemal’e göre hayâl kurmak, yaşamaktır.
Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!..
İnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.
———————-
Berceste Dergisi, Kasım 2008, Sayı 77.
çok güzei.. 🙂